13 Nisan 1914 tarihinde İstanbul’da
doğan Orhan Veli’nin babası Mehmet Veli Kanık’tır.Mehmet Veli Kanık,
İzmir Sanayi Bandosu’nda ve İstanbul Mızıka-i Hümayun’da çalışmıştır. 1932
senesinde Cumhurbaşkanlığı Bando Heyeti Şefliği’ne tayin edilmiştir. Annesi
Fatma Nigar, Beykoz’un kereste tüccarlarından Hacı Ahmet Bey’in
kızıdır.İlköğretimine Galatasaray Lisesi’nde yatılı olarak başlayan sanatçı,
okulda Fransızcaya ilgi göstermiştir. Babasının tayininin Ankara’ya çıkması
üzerine, şair Galatasaray Lisesi’nden ayrılmış ve Ankara’ya yerleşmiştir. Gazi
İlkokulu’nun beşinci sınıfına kaydolan Orhan Veli, bir yıl sonra buradan mezun
olmuştur. Ortaöğrenimini 1932’de Ankara Erkek Lisesi’nde yapmıştır.
1933 yılında İstanbul Üniversitesi
Edebiyat Fakültesi Felsefe bölümüne
girmiştir. Daha sonra fakültenin Talebe Cemiyeti Başkanlığı’na seçilen Orhan
Veli, bir yandan da Galatasaray Lisesi’nde öğretmen yardımcılığı görevini
üstlenmiştir. 1935 yılında eğitimini yarıda bırakıp Ankara’ya dönen sanatçı,
1936-1942 yılları arasında, PTT Genel MüdürlüğüTelgraf İşleri
Reisliği Milletlerarası Nizamlar Bürosu’nda memurluk yapmıştır. 1941 yılında
Yedek Subay Okulu’na girmiş ve 1942’de Gelibolu’nun Kavak köyünde piyade yedek
subayı olarak görev yapmıştır. Şair, 1944 senesinde terhis olunca Ankara’ya
geri dönüş yapmıştır. 1945 senesinde MEB Tercüme Bürosu’nda memur olarak
çalışmaya başlamıştır. Bu görevi sırasında “MEB Dünya Edebiyatlarından
Tercümeler” serisinde Fransızcadan çeviriler yapmıştır. Milli Eğitim Bakanı
Reşat Şemsettin Sirer’n baskıcı yönetimine uyum sağlayamayan Kanık, 1947
senesinde görevinden istifa etmiştir. Bu tarihten sonra resmi bir görev
üstlenmeyen şair, geçimini yazarlık ve çevirmenlik yaparak sağlamıştır.
1947 senesinde Mehmet Ali Aybar’ın
çıkardığı Hür ve Zincirli Hürriyet gazetelerinde yarı siyasal değinmeler,
eleştiriler kaleme almıştır. 1948 yılında Ulus’ta “Yolcu Notları”nı yayımlamış
ve “La Fontaine’in Masalları”nı Türkçeye çevirmiştir. 1 Ocak 1949 tarihinde
Ankara’da Yaprak dergisini çıkarmaya başlayan sanatçı, 15 Haziran 1950’ye kadar
28 sayı çıkan derginin neredeyse tüm işlerini kendisi yürütmüştür.
Ankara’da 10 Kasım 1950 tarihinde sarhoş olduğu bir gece belediyenin kazdırdığı
bir çukura düşen sanatçı başından hafifçe yaralanmıştır. Bu olaydan 4 gün
sonra, İstanbul’da bir arkadaşının evinde yemek yerken rahatsızlanmıştır.
Geçirdiği beyin kanamasının teşhis edilememesi yüzünden, 14 Kasım 1950 gecesi
saat 23.20’de Cerrahpaşa Hastanesi’nde hayata gözlerini kapamıştır.
Sanatı
![](https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjFTOnO_m-0srK1yMeaDxNQXjhNzxwoC_p3WVs5gsW4IXAMCQZO_k0_r81ufVXAo2MzxVrCK2EjZst5_LWuk-SH51K97zHsl21zxaANIYg6qJs8xSFxTnMaz1Lqhjw5KgT6M96xEmhVcFwM/s1600/orhanveli5.jpg)
Derginin bu sayısında yayımlanan
şiirleri; “Oaristys, Ebabil, Eldorado, Düşüncelerimin Başucunda”dır. Varlık
dergisi, Orhan Veli’yi okuyucularına şöyle tanıtmıştır:”Varlık’ın şiir kadrosu
yeni ve kuvvetli genç imzalarla zenginleşmektedir. Aşağıda dört şiirini
okuyacağınız Orhan Veli, şimdiye kadar yazılarını hiç neşretmemiş olmasına
rağmen olgun bir sanat sahibidir. Gelecek sayılarımız onun ve arkadaşları Oktay
Rıfat, Melih Cevdet, Mehmet Ali Sel’in şiirimize getirdiği yeni havayı daha iyi
belirtecektir.”
1936-1941 yılları arasında Varlık
dergisinin yanı sıra İnsan, Ses, Gençlik, Küllük, İnkılâpçı Gençlik
dergilerinde de eserlerini yayımlamıştır. Bu devir şiirlerinde insan, aşk,
doğa, savaş, yaşamak, çocukluk, yolculuk, sarhoşluk gibi temalara yönelmiştir.
Şiire yeni dünyalar, yeni insanlar dâhil ederek şiirin sınırlarını genişletmeyi
amaçlayan sanatçı, sıfatlarla ilgili sözcükleri azaltmış; insanların gündelik
yaşayışı ve maddi olanaklarıyla ilgili sözcükleri ve fiilleri artırmıştır.
Sanatçının duygudan düşünceye, hayalden gerçeğe doğru yöneldiği göze
çarpmaktadır.
1941 yılı sonuna dek Varlık, İnsan ve diğer dergilerde Orhan Veli Kanık’ın yüze
yakın şiiri yayımlanmıştır.
Sanatçı, bu
şiirlerin bazılarını seçerek Garip kitabına almış; fakat 66 şiirini beğenmediği
için hiçbir kitabına dâhil etmemiştir. Sanatçının ölümünden sonra bir yayınevi
bu şiirlerini “Orhan Veli-Bütün Şiirleri” adlı kitapta toplamıştır. Sanatçı, bu
dönem şiirlerinde dil ve dış yapı özellikleri açısından Hececilere; içerik ve şiir
anlayışı açısından da Ahmet Haşim, Necip Fazıl, Cahit Sıtkı ve Ahmet Hamdi gibi
öz şiircilere benzer eserler meydana getirmiştir. 1937 yılından sonraki
şiirlerinde ise, geleneksellikten uzaklaşmaya başlamış ve dizelerin alışılmış
düzenini değiştirmiştir.
Divan şiiri ve aruz kalıplarını çok
iyi bilen sanatçı, serbest ölçüyle şiirler kaleme alan gençlere, “Önce şu
sevmediğimiz, alışamadığımız ve zorla ezberlettirilen kalıp hükümleri bilmemiz
lazım; ondan sonra bu çerçeveyi kırarak yeni şekiller, yeni buluşlar ve yeni
bir zevk anlayışı aramaya koyulalım.” tavsiyesinde bulunmuştur. Onun divan
edebiyatını çok iyi bildiğini, yalnız çevresindekiler değil; eski edebiyatın
savunucuları da kabul etmişlerdir. Refi Cevat Ulunay, “Orhan Veli, bizim aşk
ile sarıldığımız mukayyet edebiyata da rubailerinden birini tercüme etmişti.”
sözleriyle, onun divan şiirine hâkimiyetini belirtmiştir.
Şairin aruz ölçüsüyle kaleme aldığı
“Efsane” şiiri, Yahya Kemal Beyatlı ile birlikte divan şiirini savunan bazı
kimseler beğenilmiştir. “Efsane”, şu ön açıklamayla yayımlanmıştır: “Orhan Veli
bu şiiri, eski tarzın hiç de zorluk göstermediğini anlatmak için düzmüştür
herhalde. Anlatıldığına göre şair sağlığında, bu şiiri Yahya Kemal’e okumuş,
üstat da kendisine ‘Siz biraz daha gayret etseniz bizi de geçeceksiniz.’
demiştir. Orhan Veli’nin verdiği yanıt ise: ‘Aman efendim, biz bunu alay olsun
diye yazıyoruz.’ olmuştur.
Orhan Veli ve arkadaşlarının şiirde
yaptığı yenilikler, 1941 yılında Garip kitabında birleştirdikleri eserlerle bir
harekete dönüşmüştür. Kitap, edebiyat çevrelerinde büyük ses getirmiş ve birçok
övgü ve yergi almıştır.
Garip akımına ait ilk şiirler, Varlık dergisinin 15 Eylül 1937 tarihli
sayısında çıkmıştır. Oktay Rıfat, Mehmet Ali Sel ve Orhan Veli imzalarını
taşıyan ve “Şiirler” ismi altında basılan on şiir, “Bu sayfayı Şair Melih
Cevdet Anday’a ithaf ediyoruz.” notuyla yayımlanmıştır. Bu sunum, şiirlerin
aralarında bulunmayan arkadaşlarının anısına hediye olduğunu belirtmenin
yanında başka bir amaç daha taşımaktadır. İki şair kamuoyuna, bu yeni şiir
tarzının üyeleri arasında onun da olduğu mesajını vermektedir. İki sayı sonra
Oktay Rıfat ve Orhan Veli’nin şiirleri yayımlanmıştır. Bunlardan özellikle
“Sürrealist Oyunlarından” isimli metin ilginçtir. Bu diyalog-şiirde, iki şair,
edebi ve soysal konulardaki değişik düşüncelerini anlatmışlardır.
![](https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEih1kEWl4dhDoFerjeUralh1WJThK4NH0cn14RasB0AMnPDiCCDifpyBDcDhH8kjHWVgm44XPtsCF2nNDWYAhyphenhyphenI_dG5N-mhhyphenhyphenBg4zOFWmAONt0Ca0ByaX0NI7VYygvQZ7WECBo5xviJXKCJ/s1600/Orhan-Veli-Kanik-Sozleri-1.jpg)
Bezirci’ye göre, bu değişmelerin önünde kafiyeye başvurulması gelmektedir.
Şair, yıkıcı şiirlerini yayımlamaya başladığı günlerde ölçünün yanında kafiyeyi
de şiir için bir kayıt saymaktaydı. Seneler sonra, kafiyeye dönmeye niyeti olup
olmadığını soran Sait Faik’e “Şimdilik vezne, kafiyeye bağlanmamak lazım, sonra
faydalanılabilir.” demiştir. Bu faydalanma gününün geldiğine inanan şair, az da
olsa kafiyeyi kullanmaya başlamıştır. Daha çok yarım, hatta düzensiz kafiyeler
kullanan sanatçı, zaman zaman halk şiiri ve halk türkülerinden de
yararlanmıştır. Sanatçının değişmeye başladığını gösteren bir başka nokta ise,
şiirlerinde duygunun ağır basmaya başlamasıdır. Şiirlerindeki gülmece unsurları
azalarak yerini lirizme bırakmıştır. Ayrıca şiirlerinde sıfatlara da yer
vermiştir. Orhan Veli, bu kitabında yıkıcılıktan yapıcılığa yönelmiştir.
Orhan Veli,
yıkıcılık döneminde kaleme aldığı şiirleri beğenmemeye başlamıştır. Sait
Faik’in, “Şimdi o şiirleri beğenir misiniz?” sorusuna; “Şimdi onları
beğenmiyorum. Şekil bakımından zayıf buluyorum. Şiirin bir de ustalık denen
şeye dayandığını o zaman bilmiyormuşuz demek. Bugün bu şiirlerden ayrıldık.
Halk şiirinden istifade ediyoruz. Ama bir hamle yapabilmek için, eskicilikten
silkinebilmek için o şiirleri yazmak lazımdı.” cevabını vermiştir.
1946 senesinde yayımlanan “Destan Gibi” isimli şiir kitabı halk şiirini
modernleştirmeye, onun dilini, söyleyişlerini, bazı kalıplarını zamanın
beğenisine göre düzenlemeye çalıştığının göstergesidir. Orhan Veli, bu
kitabında İstanbul’dan Zonguldak’a seyahatini, bu seyahatin kendisinde
uyandırdığı izlenimleri ve çağrışımları halk ezgilerinden faydalanarak anlatmıştır. Dördüncü şiir kitabı “Yenisi”ni 1947
yılında okuyucularıyla buluşturan sanatçının bu kitabında on altı şiir yer
almaktadır. Daha önce, birçoğu Varlık ve Aile dergilerinde çıkan bu şiirler;
Garip’e bağlı olduğu şiirler, duygusal şiirler ve toplumcu şiirler olmak üzere
3’e ayrılmaktadır. “Destan Gibi” kitabının hemen ardından basılan “Yenisi” o
kitaba benzememektedir. Sanatçının bu kitabında halk ezgilerini, halk
folklorunu kullanmayı bıraktığı görülmektedir.
![](https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjYtYgICb2_KPvmmZ2cuikEzNRsfB_49rrMPIySQVf4f6TI-WqxtHuEtIeWnJdKm29E8zV8twwR_SebKoQBp82x_QbgaSdOwLkHOI5IhcMyp6nqRZJSrj9cjIF-c8WYt0g7UPqw_iXj71aL/s1600/vatanicinenkucuk.jpg)
Şiirlerden Dizeler
'' Sanma ki derdim
güneşten ötürü;
Ne çıkar bahar geldiyse?
Bademler çiçek açtıysa?
Ucunda ölüm yok ya.
Hoş, olsa da korkacak mıyım zaten
Güneşle gelecek ölümden?
Ben ki her nisan bir yaş daha genç,
Her bahar biraz daha aşığım;
Korkar mıyım?
Ah, dostum, derdim başka...''
Ne çıkar bahar geldiyse?
Bademler çiçek açtıysa?
Ucunda ölüm yok ya.
Hoş, olsa da korkacak mıyım zaten
Güneşle gelecek ölümden?
Ben ki her nisan bir yaş daha genç,
Her bahar biraz daha aşığım;
Korkar mıyım?
Ah, dostum, derdim başka...''
“Bu şehirdedir işim
gücüm,
Ekmek param.
Fakat bütün bunlara mukabil
Yine budur başka bir şehirdeki
Bir kadın yüzünden
Bıraktığım şehir…”
Ekmek param.
Fakat bütün bunlara mukabil
Yine budur başka bir şehirdeki
Bir kadın yüzünden
Bıraktığım şehir…”
“Baka
kalırım giden geminin ardından;
Atamam kendimi denize, dünya güzel;
Serde erkeklik var, ağlayamam…”
Atamam kendimi denize, dünya güzel;
Serde erkeklik var, ağlayamam…”
''Şiir yazma
hastalığım hep böyle havalarda nüksetti,Beni bu güzel havalar mahvetti...''
“Cep delik, cepken
delik,
Kol delik, mintan delik,
Yen delik, kaftan delik,
Kevgir misin be kardeşlik…”
Kol delik, mintan delik,
Yen delik, kaftan delik,
Kevgir misin be kardeşlik…”
''...Yüz karası değil,
kömür karası
Böyle kazanılır ekmek parası…''
Böyle kazanılır ekmek parası…''
“Öyle bir havada gel
ki vazgeçmek mümkün olmasın…”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder