3 Aralık 2014 Çarşamba

Didem MADAK


DİDEM MADAK KİMDİR?

"Didem Madak 1970'da İzmir'de dünyaya geldi. Didem Madak Lise eğitimini İzmir'de tamamladı.
Dokuz Eylül Üniversitesi
 Hukuk Fakültesi'ni bitirdi. Dokuz Eylül Hukuk Fakültesi’ni bitirdikten sonra mesleği dışında birçok işle uğraştı. Şair 1996-2004 yıllarında düzenli olarak TRT İstanbul Radyosu - Radyo III için klasik müzik ve edebiyat programları hazırladı. Ayrıca 1996 yılında bir yıl boyunca "Mitoloji ve Müzik" adlı bir programı Açık Radyo için hazırlayıp sunmuştur. 2002-2003 yıllarında dört sömestr boyunca İstanbul Üniversitesi Dramaturji bölümünde "Platon'dan Günümüze Estetik Kuram" dersleri vermiştir. 2003-2004 ders yılında, Bilgi Üniversitesi Müzik Bölümünde, yüksek lisans öğrencilerine "Sanat Felsefesi" dersleri vermiştir.
2001 yılı Ocak ayından beri, Cumhuriyet Gazetesi Kitap Eki'nde "Yazın Sanatı" başlığı altında her hafta edebiyat eleştirileri yazmıştır.  Ruhunu ütüsüz ve buruşuk gezdirmeyi sevdiğinden hiçbir zaman yeterince "düzgün insan" olamadı. 
Şiirleri Ludingirra, Öküz ve Sombahar'da yayımlandı.  İlk kitabı Grapon Kağıtları ile Inkılap Şiir Ödülü’nü aldı. Onu Ah’lar Ağacı ve “Bu kitap ısrar üzerine yazılmıştır” dediği son kitabı 2007’de yayımlanan Pulbiber Mahallesi izledi. Grapon kâğıtları, hepimizi bayramlarda sınıf süslediğimiz çocukluğumuza götürür. Şairemiz de Grapon Kağıtları’nda okuyucuyu çocukluğuna, genç kızlığına gezintiye çıkarıyor ama bu gezinti güzel, tatlı, hoş, anılara götürmüyor okuyucuyu. Tam tersine şairenin kendiyle, yaşamla, toplumla, annesiyle ve ölümle hesaplaşmasının yolculuğudur bu. Hayatın gerçekliğini ne kadar reddererse etsin, onlara tepeden, ince bir alayla baksın, “gerçek” i kabullenmek zorunda kalıyor. Bu kabulleniş süreklilik taşımıyor şiirlerinde, kimi yerlerde bir isyana, bir bağırtıya dönüşüyor. Bu durumu Didem Madak, Varlık dergisinde Müjde Bilir ile yaptığı röportajda şöyle açıklıyor: “Hayatımla ve kadın oluşumla ilgili çözemediğim bazı meselelerim var. Bütün bunlar yokmuş gibi davranıp kitabi şiirler yazamam. Şiirlerim ütüsüz ve buruşuk gezdirdiğim ruhumun diyeti bence. Bu yüzden hepsi benden parçalarla dolu. Bu yüzden biraz ‘kadınsı’, durup dururken bağıran şiirler.”
        Sevgili anneciğim,
        Binlerce kez açıldım, binlerce kez kapandım yokluğunda
        Kocaman bir dağ lalesi gibi
        Ve kapkara göbeğini dünyaya fırlatacakmış gibi duran.
        …
Ah’lar Ağacı’nda şiirin izleği değişmiyor. Ölüm, anne, kuşlar, sevgi, aşk, yalnızlık teması üzerinde yükselen şiirler yazıyor. Mesajlarını, arzularını, özlemlerini yalın, etkili ve doğallıkla söyleyen şiirler bunlar. İyi bir gözlemin, gelişmiş bir estetik zevkin ve zekânın ürünü şiirler bunlar. Şaire kimi zaman iç sesiyle (Tanrı) mırıldanarak konuşuyor, kimi zaman sohbet edip, bağırıyor. Acıların, kırgınlıkların, çaresizliklerin altını kalın çizgilerle çizerek şiirlerini yazıyor. Yaşamın tüm olumsuzluklarına rağmen hayatla barışık. Ölümün onun için çok erken  gelecek kaçınılmaz bir son olduğunu bilmesine rağmen hayatla bağlantısını koparmaz. Ölümü yeneceği düşüncesi ağır basar.
            “ … / Ve seni düşünerek mırıldanmak / Bazı büyülü yemekler yapmak / bazı şifalı yemekler yapmak/ ve kalmak istemek ahbap…” 
Burada “ahbap” diye seslendiği kişi ölüm. “Kalmak” sözcüğüyle ölüme meydan okuyor, aynı zamanda yaşamayı istediğini ilan ediyor. 
Son kitabı Pulbiber Mahallesi’nde şiirsel biçimlendirmede değişen bir şey yoktur. Dilde değişiklik görülür. Şiirlerin dili gündelik dilden argoya, sokağın diline dönüşür. Pulbiber Mahallesi’nde modern olanlarla “ötekilerin” bir arada yaşadıkları bir İstanbul mahallesini konu edinir. İstanbul’un kozmopolit yapısı içinde yaşamaya mecbur olan farklı kesimlerin yaşantısını şiirlerine taşır. Kent insanın bunalımlarını, isyanlarını başarı ile anlatan şiirlerdir bunlar. Ve bu kitap “Eyvallah” kelimesiyle sona erer. Kendince, okuruyla vedalaşır. 
              
               Bıkmıştım bu kadın kahramanlardan/ Hepsinin kahraman olması şart mıydı yani.
              Biri olsun şiirin kadını olmaz mıydı? Ve sevgililer gününde kızgın bir suratla/                   
             Hareket çekerken çekilmiş fotoğrafımla/ Şantaj yapıyordu bu kadınlar bana.
             Kahretsindi onları Allah./ Boş ol. Boş ol. Boş ol./ En azından dört kadın alır şiirim daha. 


Her yaşam zamanı gelince kendini tamamlar. 24 Temmuz 2011’de Didem Madak annesinin         yazgısını paylaşarak, üç yaşında kızı Füsun'u geride bırakıp hayata gözlerini yumdu.               kanser nedeniyle 41 yaşına yaşamını yitiren şair Didem Madak'ın naaşı Edirnekapı'da defnedildi."
"...ölü bir mavi kelebeğim
kuruttum kanatlarımı
Mavi bir bilyenin göbeğini öptüm 
her dehlize girdim, her sırra erdim
çocuklar gibi ölmeyi bilmeden öldüm..."



Şiirlerinden Seçmeler

"...Dünyayı bir salyangozun izlerinde dolaşsam, 
Elimde parlak bir harita 
Hiçbir atlasta henüz yer almamış. 
Ardımsıra yollara hayalimin kırıklarını bıraksam 
Yeter mi bu izler beni kendime getirmeye acaba?..."

"...Hüzün neydi sanki o zaman 
Artık kullanılmayan dikiş makinesi annemden kalma. 
Ölüm neydi sanki o zaman 
Bir önseziden başka. 
Evden kaçabilirsin artık çocuk, 
ama kaderden asla!..."

"...Annem işte öyle bir kadındı 
Aşure getiren çocuklara, 
Teşekkür eder gibi yaşardı..."

"...Pollyanna, 
Sana göre insan profiterol yer gibi yaşamalı 
Bir çamur deryasının içinde 
Küçük mutluluk topları yakalamalı. 
Bense vücuduma şiirler saplıyorum durmadan 
Sen de bilirsin ya Allah 
Dayanabileceği kadar acı verirmiş insana..."

"...İlk üç vişneyi verdiğinde bahçedeki ağaç 
Annem sevindiydi hatırlarım. 
Ah demişti. 
Ah! 
Üç küçük kırmızı dünya verilmişti sanki ona. 
Annem çok sevinmelerin kadınıydı. 
Bazen sevinince annem gibi, 
Rengarenk reçeller dizerim kalbimin raflarına. 
Annem çok sevinmelerin kadınıydı..."

"...Ama yazgısını yaldızlı çokomel kağıtları gibi, 
Tırnaklarıyla düzeltemiyor insan..."

"...Dokunsalar dağılırdı iyi pişmiş kurabiyeler gibi kalbimiz..."



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder